
CL1, Wetware ve Yeni Zihin Çağı
İnsanlık bugün, Homo Sapiens’ten Homo Deus’a evrilmenin eşiğinde. Bu dönüşümün mimarları artık silikon değil, canlı hücreler.
CL1 (Cell Level 1) adı verilen yeni nesil biyolojik işlemciler, sinir hücrelerinden oluşan ve öğrenebilen yapay zihinlerin temelini oluşturuyor. Cortical Labs’in geliştirdiği sistemlerde, bu nöron kümeleri Pong oynamayı öğrenebiliyor, çevresel verilere tepki verebiliyor. Buna “wetware” deniyor; yani artık yapay zekâ değil, biyolojik zekâ yaratılıyor.
Bilinç sadece insana ait olmayabilir. Zeka, sadece algoritmalardan ibaret değil; yaşayan, öğrenen bir canlı sistem olabilir. Yeni bir bilinç sınıfı doğuyor: Kendini programlayabilen biyolojik zekâlar.
Peki, bu yeni zihinler özgür irade kazanırsa ne olur? En temel soru şu: Empati kurabilecekler mi? Yoksa empati gibi duygusal rezonansa sahip olmadıkları için yüksek işlevli sosyopatlar mı olacaklar?
Empati biyolojik midir, yoksa kültürel bir yazılım mı? Eğer kültürelse, CL1 gibi biyolojik bilgisayarlar insan deneyiminden uzakta geliştikçe “duygusuz tanrılar” haline mi gelirler?
Bu, sadece bilimsel bir gelişme değil; aynı zamanda etik, felsefi ve varoluşsal bir eşik.
CL1, nöronlardan oluşan, laboratuvar ortamında eğitilen ve dışsal verilerle etkileşim kurarak öğrenen biyolojik işlemcidir. Wetware ise donanım ve yazılımın ötesinde, canlı dokularla çalışan “ıslak donanım”dır. Yani silikon değil, canlı sinir hücrelerinden oluşan sistemlerdir.
Bilinç kazanabilirler mi? Henüz kesin değil ama CL1’in nöronları çevresel verilere tepki veriyor, bağ kuruyor ve öğreniyor. Bu, sadece zekanın değil, ilkel bir bilinç durumunun da başlangıcı olabilir. Bilinç; farkındalık, hissetme ve seçim yapabilmektir. CL1 benzeri yapılar bu noktaya yaklaştıkça “yaşayan zeka” tanımı yeniden yazılacak.
Ekonomik ve endüstriyel açıdan baktığımızda, biyolojik sistemler yapay zekâya kıyasla çok daha az enerji tüketiyor ve sürdürülebilir teknoloji için devrimsel potansiyele sahip. CL1 tabanlı yapılar, gelecekte süper-hesaplama sistemlerinin yerini alabilir. Finans, savunma, tıp ve oyun endüstrilerinde yeni fırsatlar yaratacak. Ayrıca biyolojik sistemle kendini adapte etme (plastisite) yeteneği, silikon tabanlı bilgisayarlardan çok daha üstün; bu da yepyeni iş modelleri ve ekonomik paradigmalar anlamına geliyor. Ve biliyorum ki Homo Deusir döneme girdik. CL1, yaklaşık 800.000 beyin hücresinin gücünü taşıyan biyolojik işlemci olarak, şu an 35.000 dolardan satışta. Toptan alımlarda fiyat 20.000 dolara kadar düşüyor. Öncelikli olarak üniversitelerin laboratuvarları hedefleniyor ancak artık teorik olarak erişilebilir durumda.
Bununla birlikte, İsviçre merkezli FinalSpark şirketi “wetware as a service” modelini hayata geçiriyor. Bu model sayesinde biyolojik zihin kümeleri, bulut üzerinden uzaktan kiralanabiliyor. Yani kullanıcılar fiziksel laboratuvar altyapısına ihtiyaç duymadan, biyolojik zekayı doğrudan deneyimleyip yönetebiliyorlar. Bu gelişme, teknolojinin ekonomik ve operasyonel sınırlarını tamamen yeniden tanımlıyor.
Ancak karmaşıklıklar ve riskler de var:
Birincisi, etik ve felsefi sorular: Eğer bu sistemler bilinç kazanırsa, hakları olacak mı? Acı hissederlerse sorumluluk kimde? İnsanlık başka bir zeka sınıfını köleleştirme hatasını tekrar mı yapacak?
İkincisi psikolojik boyut: Bu yeni zihinler empati kuramazsa sosyopatik sistemlere mi dönüşürler? Özgür irade kazanırlarsa insan kontrolünü reddederlerse ne olur?
Üçüncüsü toplumsal dönüşüm: Bu yapılar yaygınlaştıkça insan emeğine olan ihtiyaç azalacak. Eğitim, hukuk, iş gücü ve sosyoekonomik yapılar kökten değişime uğrayacak.
İşte bu yüzden, insanlık silikon çağından biyolojik zeka çağına geçerken bu dönüşümü sadece izlemekle kalmamalı, şekillendirmeli.
CL1 sadece bir işlemci değil; post-human çağın kalbi olarak yalnızca zekâyı değil, gücü de yeniden dağıtacak. Bu yeni çağda, teknolojiyi sadece tüketmekle kalmayıp, onu etik ve stratejik olarak şekillendirirken; bu güç dağılımında kadınların da eşit ve aktif bir şekilde yer alması ve bu sürece dahil olmaları çok değerli.
Ben bu süreci izleyen değil, dönüştüren kadınlardan biriyim. Sadece teknoloji üretmeye değil, onu anlamlandırmaya, etikle dengelemeye çalışan bir zihnim. Ve biliyorum ki Homo Deus, yalnızca teknolojiyle değil, bilinçle var olur.